Epilepsi ve Yaşam Derneği Başkanı Ebru Öztürk, 13 Mayıs Türk Dil Bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada Türkçe'nin tarihi kökenlerinden günümüzdeki kullanım sorunlarına kadar pek çok başlığa dikkat çekerek topluma dil bilinci çağrısında bulundu. Öztürk, '748 yıl önce resmi dil ilan edilen Türkçemize bugün sahip çıkmazsak, gelecekte kimliğimizi de kaybederiz" dedi.
Dil Bayramı vesilesiyle açıklama yapan Öztürk, dilin millet olma bilincini oluşturan temel unsurlardan biri olduğunu vurguladı. “Toprak, bayrak, marş ve tarih kadar değerli olan Türkçemiz, bizi biz yapan ana bağdır” diyen Öztürk, Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihli fermanıyla Türkçenin devlet dili olarak kabul edilmesinin, sadece bir siyasi karar değil, aynı zamanda bir medeniyet iradesi olduğunu ifade etti.
Türkçenin köklü geçmişine de dikkat çeken Öztürk, Dede Korkut Hikâyeleri’nden Orhun Yazıtları’na, Divân-ı Lügati’t-Türk’ten Uygur metinlerine kadar geniş bir tarihsel yelpazeyi örnek gösterdi. “Bu topraklarda milletler daha oluşmadan biz vardık, dilimiz vardı” diyerek, Türkçenin yalnızca bir iletişim aracı değil, kültürün ve tarihsel hafızanın taşıyıcısı olduğunun altını çizdi.
TÜRKÇE KARŞILIKLARI OLMADAN YABANCI HALLERİ YERLEŞİYOR
Öztürk açıklamasında, Türk Dil Kurumunun işleyişi ve dilimize giren yabancı kelimelere karşı yetersiz kalındığı yönündeki gözlemlerini de paylaştı. Yıldız Teknik Üniversitesinde, TDK Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ölmez ile yaptığı görüşmeye atıfta bulunan Öztürk, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Kendisine ‘bazı kelimelerin anlamları henüz TDK’de tanımlanmamış, birçoğu Türkçemize yeni giren kelimeler. ‘printer, scanner, mail’ gibi ağız alışkanlığı kazanmadan sizinle beraber bir çalışma yapabilir miyiz?’ diye sordum. Sayın Ölmez şöyle dedi: ’Zaten benim bugün Türk Dil Kurumunda son günüm, benimle çalışma yapamazsınız ama bir kelimenin 2 yıl kullanıldığı fark edilmeden, yani o kelimeye gereksinim olduğu düşünülmeden, Türkçe kelime karşılığı bir kelime verilmez.’ Bu konuşma bana çok ilginç gelmişti. Ürün ülkeye girip, 2 sene tekrarlanırsa, zaten o ürünün adı ‘printer, scanner, ipad, selfie, taksi, mail, oto, otobüs, motivasyon’ gibi yabancı kelimeler olarak kalır; Türkçe karşılığını bilmez! O saatten sonra Türkçe karşılığını verseniz ne olur; vermesiniz ne olur. Binek araç, öz çekim, güdüleme, çok oturgaçlı götürgeç diye terimler duyunca, ne olduğunu bilmeden birbirimize bakarız. Ders ders sözlükleri hazırlayan bu konuda 19 yıl uğraşan ama ülkemizde dil konusuna yeterince desteğiniz verilmediğini gören, bunu kamu kurumlarında birebir yaşayan bir kişi olarak söylüyorum bunları. Yeni kelimelerin Türkçe karşılıkları oluşmadan yabancı hâlleri yerleşiyor. ‘Printer, scanner, selfie’ gibi kelimeleri önce kabulleniyor sonra Türkçeleştirmeye çalışıyoruz ama iş işten geçiyor” dedi.
“Dilin, milletin bağımsızlık göstergesi olduğunu çok iyi bilen Atatürk’ün ilk kurduğu kurumlardan biri Türk Dil Kurumu’dur” diyen Ebru Öztürk, Türkiye’nin kendi diline sahip çıkmaması hâlinde kültürel bağımsızlığını da riske atacağını vurguladı.
Ayrıca Atatürk’ün Mu Kıtası üzerine yürüttüğü araştırmalara, Mayatek Raporları’na ve Güneş-Dil Teorisi’ne de değinen Öztürk, Türkçenin kökeni hakkında yapılan derin tarihsel analizlerin yeniden gün yüzüne çıkarılması gerektiğini söyledi. Öztürk, son olarak bilinçlenme çağrısını yineleyerek şu ifadeleri kullandı: "Önce kendi dilimize sahip çıkacağız ki; ülkenin oluşumunu gerektiren en etken unsurumuz; dilimizi kaybetmeyelim! Dilin önemini gelişmiş ülkeler çok iyi bilir ve gittiği yer yerde kendi dilini konuşur… Biz de bilinçlenelim; biz de dilimizi geliştirelim" dedi.