Bu konuyu daha önce ele almıştım. Ama önemine binaen tekrar gündeme getirmenin gerekli olduğu kanaatindeyim.


Bizim inancımızda, kültürümüzde ve geleneğimizde “diz çökmek” sanıldığından da önemliydi. Bilhassa son yüzyılda bundan uzaklaştık, neredeyse tamamen hayatımızdan çıkarttık. Çağdaşlık ve batılılaşma adına hor görüldü, hakir görüldü.


Aslına bakarsanız ayakkabı çıkarmak hor görülecek, aşağılanacak bir yaşam tarzı değil bir medeniyetin unsurlarından biridir. Dünyada bu tarzı sürdüren ve geleneklerinden kopmamaya çalışan toplumlar da var.


Müslüman toplumların dışında Japonlar ve Koreliler bunlardan ikisi. Belki daha da vardır ama benim ilgimi çeken bunlar.


Yemeklerde (istisnai durumlar da var tabi) ayakkabı ile klasik masalara oturulmuyor. Bilhassa iş yemeklerinde mutlaka ayakkabılarını çıkarıyorlar.


Bazıları çağdaşlık, hijyen vs. diyebilir ama Güney Kore’de okullarda ayakkabılar çıkarılıyor.


Gündelik hayatta bu uygulamanın en zor olduğu alan okullarda Koreliler neden ayakkabılarını çıkarıyor sizce? Çağdışı olduklarından, moderniteden haberleri olmadığı için mi?


Japonlar da “İş yemeklerinde havam bozulur, misafirlere madara olurum, gerici falan derler” diye bir düşünceye sahip değil.


Aslına bakarsanız ilim öğrenmek için “bir alimin/hocanın/öğretmenin önünde diz çökmek” eskiden çok önemli idi. Olumlu atmosferin oluşumu, ambiyansın sağlanması, saygı, yapılan işe verilen önem vs. hepsi başlı başına birer etkendi.


Ama ayakkabıları çıkarınca çorap kokusundan geçilmez iddiasında olanlar da olabilir.


Aklınıza gelebilecek her yere (bilhassa umumi tuvaletler) girip çıkılan ayakkabılar çok mu hijyenik, çok mu temiz?


Zaten benim burada üzerinde durmaya çalıştığım husus hijyen değil.


Oluşan atmosfer ve ambiyans zannedildiğinden de önemli.


Beş yıldızlı otellerde israfın en nadide örneklerinin sergilendiği çağdaş (!) tarzda yapılan çalıştaylar (aslında bu kelimeyi de sevmiyorum. ‘şura’ kelimesi daha anlamlı, daha kapsamlı) çok mu verimli?


Terk edilen haftalık sohbet ve muhabbetler eskiden ayakkabı çıkarılarak, diz çökerek yapılırdı. Zaten akıllı telefonlar da olmadığı için sohbet dinlerken eller birkaç dakikada bir cep telefonlarına gitmez ve hocalar daha dikkatle dinlenir, sohbetlerden azami düzeyde istifade edilirdi.


Kim ne derse desin pek çok alanda yeniden diz çökeceğiz, çökmeliyiz. Başkaca yolu yok.


Daha samimi ortamlarda, ayakkabı ile girilmeyen mekanlarda hemhal olup o kendine has havayı teneffüs ederek kendimize geleceğiz. Pek çok kimsenin dünya meşgalelerini bahane göstererek ihmal ettiği sohbet/muhabbet ortamları (kesinlikle ayakkabı çıkarılan mekanlarda) oluşturulmalı, olanlar da çoğaltılmalı.


Son bir ilave daha tapmak lazım. Yemek yenilen ortamlar ve mekanlara da hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Günümüzde pek çok mütedeyyin aile dahi diz çökülen yer sofralarını terk etti.


Mutfaklarda ailenin tüm bireylerinin dahi bir araya gelmediği maslarda alelacele yenilen yemeklerden de eski dediğimiz usule, tüm ailenin birlikte oturduğu sofralara dönmemiz icap ediyor.


Oturarak, yer sofrasında yemek yemenin sağlık açısından faydalarına girmeye şimdilik gerek yok.


İki yıl önce yazdığım “İhanetin 70 yıllık mazisi” makalemde de ifade ettiğim gibi bizleri köklerimizden koparmaya çalışan emperyalistler farklı argümanlarla kültürümüzü, örf ve adetlerimiz aşağılayarak (organik zeytinyağı-tereyağı yerine margarin, ev yemekleri yerine fast food tarzı yiyecekler, basma gibi sağlıklı kumaşlar yerine naylon vs. vs. Camilere de kiliselerdeki gibi sıra ve masalar konulması teklifi Allah’tan kabul görmedi) köklerinden koparılmış tuhaf bir topluma dönüştürmeyi başardılar. Kendi kültürümüze o denli yabancılaştırıldık ki hayat tarzımız günümüzde “şark köşesi” diye bir köşeye sıkıştırılıverdi.(Her yerde zaten yok)


Elbette tek meselemiz bu değil. Ama bize, toplumumuzun genetiğine en uygun olana, en doğru sonuçlar alınacak samimi ortamlara dönmekten zarar gelmez. Bir şey kaybetmeyeceğimiz gibi kazanacağımız çok şey olur.


Bu zamanda, bu saatten sonra çok mu zor, hatta imkansız mı?


Hiç değil. Denemekten hiçbir şey kaybetmeyiz.