Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yayımladığı 2024 yılı “Türkiye Kadına Yönelik Şiddet Araştırması” çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Araştırmaya göre kadınların yüzde 28,2’si psikolojik, yüzde 18,3’ü ekonomik, yüzde 12,8’i ise fiziksel şiddete maruz kalıyor. Veriler, öte yandan kadına yönelik şiddetin nedeninin “öfke kontrol sorunu” olarak gösterildiğini ortaya koyarken, CHP Ankara İl Kadın Kolları Başkanı Avukat Ayça Çağlar, şiddetin temelinde öfke değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu vurguladı.
Polatlı Postası İnternet Haber Sitesi olarak kadına yönelik şiddeti ve son yayımlanan araştırma konusunu CHP Ankara İl Kadın Kolları Başkanı, Avukat Ayça Çağlar’a sorduk. TÜİK araştırmasının sonuçlarına göre ülkemizde kadına yönelik şiddet neden önlenemiyor, temel sorunun ‘öfke kontrol sorunu’ olarak gösterilmesi ne kadar doğru? Partiler üstü bir mesele olmasına rağmen bu konu gerektiği kadar gündemde kalıyor mu ve mevcut çalışmalar ne yönde? sorularına yanıt bulmaya çalıştık. Avukat Ayça Çağlar, konu hakkında çarpıcı ifadeler kullandı.
Çağlar, Türkiye’nin 1 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından kadınların elinde kalan tek koruma mekanizmasının 6284 sayılı Kanun olduğunu belirterek, bu yasaya dahi sürekli saldırılar yapıldığını söyledi. “Medeni Kanun’un eşitlik ilkesine, kadınların miras ve boşanma haklarına yönelik girişimler; kadınların zaten sınırlı olan yaşam alanlarını daha da daraltıyor” diyen Çağlar, şiddetin kaynağının öfke değil kadınların kendi hayatları üzerindeki karar hakkının elinden alınması olduğunu ifade etti.
Avukat Çağlar, sözlerinin devamında ise "Kadına yönelik şiddetin temel nedeni öfke kontrolü eksikliği değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Kadının kendi hayatı üzerinde karar verme hakkının elinden alınması, şiddetin ve cinayetlerin zeminini oluşturuyor. “Kadın kendi kararını veremez” anlayışı, iktidarın diliyle, politikaların uygulama biçimiyle ve toplumdaki erkek egemen zihniyetle besleniyor" şeklinde konuştu.
ÖTEKİLEŞTİRİCİ SÖYLEMLER TOPLUMDA DERİN İZLER BIRAKIYOR
Kadınlara yönelik ötekileştirici söylemlerin toplumda derin izler bıraktığını belirten Çağlar, “Kadının fıtratı zayıftır”, “Kadın kahkaha atmasın”, “Kadın hamileyken sokakta gezmesin” gibi ifadelerin, yıllardır süregelen bir zihniyeti beslediğini söyledi.
Çağlar, bu anlayışın erkeklerin zihninde “kadın mülkiyettir” algısını güçlendirdiğini belirtirken Ankara- Batıkent’te beş yaşındaki çocuğunun önünde boşanma aşamasında olduğu erkeğin babası Kudret Arslan tarafından öldürülen yüksek mühendis Başak Gürkan cinayetini örnek gösterdi: “Başak Gürkan da eğitimli, güçlü bir kadındı ama kendi hayatına dair karar vermek istediği için öldürüldü. Bu bir mülkiyet ve zihniyet sorunu” dedi.
İstanbul Sözleşmesi’nin yalnızca kadınları değil, tüm şiddet mağdurlarını koruyan bir çerçeve olduğunu hatırlatan Çağlar “Türkiye, bu sözleşmeyi hazırlayan sekiz kişiden biri olan Prof. Feride Acar’ın katkısıyla ilk onaylayan ülke olmuştu. Ancak bir gecede çekilme kararı alındı. Bu karar, kadınların yaşam güvencesini ortadan kaldırdı” ifadelerini kullandı.
6284 sayılı yasanın kökünü İstanbul Sözleşmesi’nden aldığını belirten Çağlar, sözleşmeden çekilmenin ardından koruma mekanizmalarının da zayıfladığını ifade etti. “Türkiye, sözleşme yürürlükteyken bile verileri paylaşmıyor, koruma mekanizmalarını etkin işletmiyordu. Şimdi ise kadınlar hem sokakta hem hukuk önünde daha savunmasız” dedi.
KADINLAR HER YERDE GÜVENSİZ
Kadınların yalnızca sokakta değil, hukuk önünde de güvensiz olduğunu belirten Çağlar, artan yoksulluk, işsizlik ve istismar vakalarının da bu eşitsizlik ortamının sonucu olduğunu dile getirdi. “Kız öğrencilerin barınma sorunu, çocuk istismarları, artan yoksulluk; hepsi aynı kökten, yani eşitsizlikten besleniyor. Kadınların yaşam hakkını, barınma hakkını, eğitim hakkını dahi koruyamayan bir sistemin içinde yaşıyoruz. Toplumsal eşitlik sağlanmadan, şiddetin sona ermesi mümkün değil"
Yıllar içinde ellerinden alınan hakları yeniden kazanmak için mücadele edeceklerini vurgulayan Çağlar, “Biz kadınlar ve kız çocukları olarak, yirmi beş yılda ufak ufak kaybettiğimiz hakları yeniden kazanmak için gövdemizi ortaya koyacağız. Bu kolay bir mücadele değil; ancak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kadınların sokakta güvenle yürüyebildiği, eşit ve özgür bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz” dedi.
Türkiye’de en büyük sorunun “güvensizlik” olduğunu belirten Çağlar, “Bu, sadece sokakta yürüme güvensizliği değil; aynı zamanda bir kadının öldürülme korkusu, hukuki güvensizlik, hukuki belirsizlik anlamına da geliyor. Maalesef ülkemizde hiç kimse kendini tam anlamıyla güvende ya da geleceğe dair belirli bir umuda sahip hissedemiyor” ifadelerini kullandı.