Akbaba ile çaylak, güneşli bir yaz günü, beraberce uçuşa çıkmışlar.





Hava berrak, her taraf yeşilliklerle kaplıydı.





Etrafı seyrede seyrede yükseldiler.





Yükseldikçe içlerindeki uçma isteği artıyordu.'Artık bir hayli yüksekteydiler.





Akbaba çaylağa dedi ki:





-Uzağı benden daha fazla gören bir kuş veya bir insan olduğunu zannetmiyorum.





Çaylak, akbabanın bu sözlerinde biraz övünme kokusu aldı.





-Bu bir iddiadır. İddiayı ortaya atmak kolaydır. Fakat ispatı gerekir. Haydi bakalım, şu ovanın etrafında neler görüyorsun? Bana söyle.





Akbaba, çaylağın inanmamış görünmesine biraz içerledi:





“Ona gördüklerimden öyle bir şey söyleyeyim ki, benim gözlerimin ne keskin olduğunu anlasın.” diye düşündü.





Akbaba:





-Pekala! Haydi öyleyse, inelim bakalım! Sözün doğru mudur? Gerçekten orada bir buğday tanesi var mıdır?





Eğer sözüme inanırsan, ovanın şu tarafındaki ağaçların yanında bir tanecik buğday görüyorum, dedi.





Bunu söyledikten sonra gururla çaylağa baktı. Akbabanın bu sözü ne çaylak şaşırdı. Fakat soğukkanlılığını elden bırakmadı:





Birlikte, hızla aşağıya doğru süzüldüler.





Akbaba gördüğü buğday tanesinden gözünü ayırmıyor, ona yaklaştıkça heyecanlanıyordu.





Çaylak, hemen o yakınlardaki ağaca kondu. Akbaba, buğday tanesine doğru uçtu.





Fakat ne yazık ki o bir tuzağın buğdayıydı.





Akbaba, buğdayı alayım derken tuzağa yakalandı.





Zavallı akbaba, bir buğday tanesi için tuzağa esir olacağını bilemedi.





Akbabanın tuzağa tutulduğunu gören çaylak ona seslenerek:





- Arkadaş, tuzağı göremedikten sonra, taneyi görmüşsün bundan ne çıkar?…. dedi.





ALINTI