Eskişehir muharebelerini Yunan kuvvetleri karşısında kaybeden Türk kuvvetleri düzenli bir
şekilde Polatlı dolaylarına kadar, Sakarya nehrinin doğu kesimine geri çekilmiş ve
savunma mevzilerinde yerini almıştır.
Doğal olarak bu tehlikeli durum Ankara’da bulunan TBMM Hükümetini ve Mecliste görev
yapan Millet Vekillerini huzursuz etmiş hatta yapılan gizli oturumlarda TBMM’nin
Ankara’dan Kayseri’ye nakledilmesi konusu bile tartışılmıştır.
Bunun dışında ordunun başına Başkomutan Vekili sıfatıyla Meclis Başkanı Mustafa Kemal
Paşanın geçmesi teklif edilmiştir. Yani güven sorunu oluşmuş ve guruplar arasında
tartışmalar başlamıştır.
Bu tartışmaları sessizce yerinden izleyen Meclis Başkanı Mustafa Kemal bu durumu
hissedince 4 Ağustos 1921’de yapılan bir gizli oturumda kürsüye çıkarak kendisine
gösterilen teveccüh ve güvene teşekkür etti. Ve daha sonra Başkanlık makamına aşağıda
özeti yazılı önergeyi verdi.
“Meclis’in yüksek heyetinin genel olarak beliren arzu ve dilekleri üzerine Başkomutanlığı
kabul ediyorum. Bu görevi şahsen üzerime almaktan doğacak yararları olabildiği kadar
çabuk sağlayabilmek ve ordunun maddî-manevî gücünü en kısa zamanda artırmak ve en
yüksek düzeye çıkarmak ve ordunun sevk ve idaresini bir kat daha kuvvetlendirmek için
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sahip olduğu yetkileri, fiilen kullanmak koşulu ile üzerime
alıyorum. Ömrüm boyunca millî hâkimiyetin en sadık kulu olduğumu milletin gözünde bir
daha göstermek için bu yetkinin üç ay gibi kısa süreyle sınırlandırılmasını ayrıca talep
ederim.”
Mustafa Kemal Paşa’nın bu önergesi, şimdiye kadar mecliste yaptıkları konuşmalarda
daima doğruluktan yanaymış gibi görülen muhaliflerin itirazlarıyla karşılandı. Bunların
önergeye şiddetle karşı çıkmaları gizli düşüncelerinin açığa çıkmasına yol açtı.
Muhalifler, Başkomutanlık yetkisinin Meclis’in manevi kişiliğinde bulunduğunu ileri sürerek
“Bu yüce unvanı bir şahsa veremeyiz. Ancak Başkomutan vekili sıfatını verebiliriz.” dediler.
Meclisin yetkilerini kullanmak gibi bir imtiyazın verilmesi ise asla söz konusu bile
olamayacağını ileri sürdüler.
Muhalif Millet Vekillerinin bu düşünce ve görüşlerine karşı Mustafa Kemal Paşa, padişah
ve halifeler tarafından verile gelmiş olan “Başkomutan Vekili” gibi köhne bir unvanı kabul
edemeyeceğini, yapacağı görevin fiilen başkomutanlık olduğuna göre bu sıfatın olduğu gibi
verilmesinde bir sakıncaya yer olmadığını söyleyerek görüşünde direndi.
İçinde bulunan olağanüstü durum esasen Meclis tarafından da kabul görmüş olduğuna
göre Mustafa Kemal Paşa’nın da bundan böyle alacağı kararların ve yapacağı girişimlerin
bu olağanüstü halin gereksinimlerine uygun olması gerektiğinde şüphe yoktu. Zaman
unsuru çok önemliydi. Alınan kararların çok çabuk ve en kestirme yoldan hiç bir
savsaklamaya meydan vermeyecek bir kesinlikle yerine getirilmesinde zorunluluk vardı.

Nihayet 22 gün süren görüşmeler sonucunda, Başkomutanlığın Mustafa Kemal Paşa’ ya
verilmesine dair kanun oy birliği ile kabul edildi.
Paşa bundan sonra kürsüde kısa bir demeçte bulundu ve “zavallı milletimizi esir etmek
isteyen, düşmanların muhakkak yenileceğine dair güven ve inancının bir dakika
olsun sarsılmadığını” belirterek tam olan bu inancını Meclise, bütün millete ve bütün
âleme karşı ilân etmişti.
Kaynak: Gen. Kur. Yayınları.