Türk Ordusu 100 yıl önce Sakarya Meydan Savaşında, güçlü Yunan Ordusunu 22
gün gibi uzun süren bir savaşın sonunda durdurmayı başarmıştı. Bu olay; güneş ışığının
enerjisiyle toprağını yararak başını özgürce dışarı uzatan bir filiz gibidir.
Birçok mazlum milletin takdirle karşıladığı ve kendilerine rol model seçtiği bu başarı;
Başkomutan Gazi M. Kemal önderliğinde bir oluşan genç TBMM Hükümetine aittir.
Bu başarı; Anadolu’muzun topraklarına göz dikmiş İngiliz, Fransız ve İtalyan
Emperyalist güçlerini ve kanlı postallarıyla girdiği her yeri kahpece yakıp yıkan Yunan
Ordusunu Sakarya’da durduran Kahraman Mehmetçiğe aittir.
Şimdi sırada Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşmasından sonra istilacı Yunan
Ordusuna ölümcül darbeyi vurmak yani Büyük Taarruz için hazırlanmak vardır.
Dostlar haydi gelin bu zorlu süreçte ilginç neler olmuş bir bakalım:

Malta Sürgünleri… Ali İhsan Paşa

Sakarya zaferi haberi adaya ulaşır ulaşmaz Malta sürgünlerini adeta havalara
uçurmuştu. Sakarya önlerinde hayal bile edilemeyip Türk Orduları tarafından durdurulup
geri püskürtülen Yunan Ordusu kendisine destek veren İngilizleri hayal kırıklığına
uğratmıştı. Diğer bir deyişle, İngiliz Başbakanı Lloyd George’un hamiliğini yaptığı
Yunanistan’ı ve rezil politikası öyle veya böyle yenilmişti. Bu Türk zaferinin kendilerini de
büyük oranda etkileyeceğini ve istenmeyen sonuçlar doğuracağını tahmin ediyorlardı.
İstanbul’da çöreklenen Emperyalist İngiliz İşgalcilerinin durumu da haliyle sallantıya
girmişti.
Malta adasındaki hapishaneden süreç içersinde 16 Türk esir kaçmış, geriye toplam
59 Türk esiri kalmıştı. Buna karşılık Ankara Hükümetinin elinde de İngiliz esirler mevcuttu.
Bunların takası gündemdeydi ama bu takas konusu İngiliz’lerin çok ağrına gidiyordu.
Sonuçta yapılan hararetli görüşmelerin sonucunda Londra, İstanbul’a tüm sürgünlerle tüm
tutsakların değişimi için düğmeye bastı.
Malta adasından gemiyle Türkiye’ye sevk edilen sürgünlerden dileyenler İnebolu’da
inip Ankara’ya katılacak, ötekiler ise gemilerin dönüşünde İstanbul’da ineceklerdi.
Malta’dan daha önce bir yolunu bulup kaçan Ali İhsan Paşa ise, coşku içindeki
Ankara’ya ulaştı ve görkemli bir törenle karşılandı.
Batı Cephesine bağlı iki ordu kurulacağı, Ali İhsan Paşa’nın da bu ordulardan birinin
komutanlığına atanacağı daha önceden duyurulmuştu. Paşa’nın kendini beğenmişliğini,
hoyratlığını ve geçimsizliğini bilenler, komutanlar arasındaki uyumun bozulacağından
kaygı duyuyorlardı. Kaygılanmakta haklı oldukları kısa zaman sonra anlaşıldı.
1nci Ordu Komutanlığına atandığını öğrenen Ali İhsan Paşa çok sarsılmış, şoka
girmişti. Kendisinden iki yıl kıdemli olduğu İsmet Paşa’nın emrine nasıl girerdi? Olacak
şey miydi bu? Askerliğin ruhu kıdemdi. Ama kızgınlığını üzerinden atınca, salim kafayla
kendisine verilen görevi uzun uzun düşünüp, değerlendirdi. Şayet reddederse, sonunda
işin içinde komutanlıktan da olma riski vardı.

Sabah uyanır uyanmaz Fevzi Paşa’yı aradı ve “ancak geçici olmak şartıyla bu
görevi kabul ediyorum” dedi.
Birkaç gün içinde 1nci Ordu K. Lığı görevini devralmak için yol hazırlıklarına başladı.
Ama bu esnada bazı sivri muhaliflerin Ali İhsan Paşa’yla görüşmeleri, O’nun da bu
ilişkilerden kaçınmaması komuta kademesinin dikkatini çekmişti.
Milli ordunun milli bir tavrı vardı. M. Kemal Paşa ve diğer komutanlar, soru işareti
taşıyan, güven sarsıcı böyle oyunlara asla izin vermezlerdi. Böylesi zorlu bir süreçte,
tecrübe ve bilgisine ihtiyaç duyulan Ali İhsan Paşa’ya tam güvenin oluşması için, galiba
biraz daha zamana gereksinim vardı.
------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Değerli okur dostlarım. Bir sonraki köşe yazımda sizlere Polatlı’mızın Isıcam
üretimine damgasını vurmuş "KÖSE" ailesine ait yaşadığım ilginç bir olayı anlatacağım.