Merhabalar, uzun soluklu olması umudu ile her hafta hayatımızdaki önemini yitirmeyeceğine ve bizi
hep iyiyi götüreceğine inandığım görüşlerimi, gözlemlerimi buradan sizlerle paylaşacağımı mutlulukla
duyurmak isterim.
İlk yazımda sizinle yüzyıllardır süregelen en büyük insani aksaklıklarımızdan olan, kişilerin fiziki
özelliklerinin alay konusu olmasını hep birlikte ele alalım istiyorum.
Ne yazık ki evimden çıkıp iş yerime gelene kadar –sadece 400 metrelik bir mesafe- çocukların
birbiriyle olan konuşmalarında, selamlaşmalarında bu alay ifadelerine çok yakından şahit oluyorum ve
bu duruma hepimizin zaman zaman tanık olduğunu düşünüyorum. “Şişko”, “Çırpı”, “Koca Burunlu”
vb. çocuklar için günlük hitap niteliği taşır hale gelmiş.
Eğitimin ailede başladığını dile getiren uzmanlar bu vb. davranışların çıkış noktası olabilecek “aile”nin
aynı zamanda çözüm noktası olarak da gösteriyor. “Hayat Başarı ve Eğitim Ailede Başlar” adlı kitabın
yazarı Ayşen Oy konu hakkındaki görüşlerini: “Çocuğum kötü sözler söylüyor ve bazen küfrediyor. Bu
huyundan vazgeçmesi için ne yapabilirim?” soru başlığı altında şu şekilde dile getiriyor;
.Çocuğunuz söylememesi gereken bir şey söylediğinde sakin kalmanız ve onu uyarmanız çok
önemlidir. Siz sakinliğinizi korumazsanız, çocuğunuz bu durumu istediğinde sizin kızdırmak için
kullanabilir.
.Çocuğunuza bir şey demeden önce derin bir nefes alıp, öfkeyle karşılık vermeden önce kendinize
zaman verin.
.Çocuğunuz kötü sözler sarf ettiğinde bulunduğunuz odayı terk edin ve onu görmezden gelin.
Dilerseniz, “Senin bu kırıcı ve çirkin sözlerini duymak istemiyorum,” gibi bir açıklama da yapabilirsiniz.
Çocuğunuz sakinleşip yanınıza gelince, ona kelime seçimlerinin yanlış olduğunu ve o tarz sözler
söylememesi gerektiğini net bir şekilde söyleyin.
Çözümün ailede olduğunu gösteren örneklerimizin ardından çıkış noktası olabilecek durumların
oluşumuna da bir örnekle değinmek istiyorum. “silgili kadınlar.” adlı kitabımdaki “Nebahat Abla” adlı
öykümde konuya bir karı kocanın sarpa saran evliliği üzerinden değinmiştim. Beş çocuğu olan kadın
kocasının kendisini beğenmemesinden, kocasının karnını gördükçe “cıvık hamur” a benzettiğinden ve
bu sözlerin onurunu ne denli kırdığından, üzüntüsünden bahsediyordu öyküde. Bu öyküyü yazarken
çevremden beslendiğimi üzülerek belirtmek isterim. Unutmayalım ki çocuklarımız, arkadaşlarımız,
ailemiz bizim aynamızdır. Onlara baktığımızda, onlarla konuştuğumuzda baharın bin bir renk
çiçeklerini görmek istiyorsak kendi kalbimizin, dilimizin toprağına renk renk güzel kokulu çiçekler
ekmeliyiz.
Çiçeklerimizin çoğalması umuduyla…

'

YAZAR: ELİF ALINCA