Eleştirel medya çalışmaları 1970'lerde gelişmeye başlıyor. Kapitalist toplumlar kitle iletişimin ve reklamcılığın rolünü sorgulamaya başlıyor bu dönemlerde. Daha önce ana akım medyanın çalışmaları araştırılırken artık kitle iletişimin adil olmayan düzeni araştırılmaya başlanıyor.

Toplumsal bir iletişim biçimi olan reklamcılık endüstriyel pazar ekonomilerinin temel kurumlarındandır.

Reklamcılar ise mallar hakkında topluma bilgi verir, onları tüketmeye yöneltir, moda olanı gösterirler. Tüketicilere hangi markaları tercih etmeleri gerektiğini öğretirler. Yani talep yaratırlar.

Reklamlar tüketiciye sadece ürün satmaz, aynı zamanda bir kimlikte satar. Siz reklamları tanıtım amacıyla yapıldığını düşünüyorsanız yanılıyorsanız. Reklamın amacı ihtiyaç yaratmaktır.

Bunu daha da geniş düşünelim...

Kültür bile reklam şirketleri tarafından şekillendirilmektedir. Tüketici ona moda demeyi tercih ediyor. Reklamcılık bir propaganda sistemidir ve bu nedenle bağımsız bir kültür yoktur. Böyle olunca bağımsız insan da yoktur diyebiliriz.

Şimdi nasıl tüketim yaptığınızı düşünün. İhtiyacınız olmayan şeylere bile ihtiyacınız var gibi hissediyor musunuz? Bunun cevabı sizde.

Ben artık korkuyorum. Bu dönem ki tüketim alışkanlıklarından, kitle iletişimden. Temeline baktığınızda ne kadar korkunç bir hal aldığını sizlerde göreceksiniz. Kafa dağıtmak için izlediğiniz her şeyde bir yönlendirme var ve çoğu insan bunu fark etmeden izliyor. İşin kötü tarafı insanlar bundan etkilenmediğini düşünüyor ama etkileniyorsunuz...