Biliyorsunuz şu ya da bu sebepten yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmış   yaklaşık 5 milyon sığınmacı ya da mülteciye ev sahipliği yapıyoruz.


Yapmasına da bi yanda ciğerlerimizin dağlandığı orman yangınları diğer yanda yüreklerimizin parçalandığı sel felaketlerinin ülke olarak üzüntü ve kederini yaşarken,


Altındağ’da 18 yaşında Emirhan Yalçın’ın katledilmesi morallerimizi yer ile yeksan etti.


Yetmez gibi taşı sıksa suyunu çıkaracak cinsten Afganlı gençlerin adeta istila edercesine YIĞIN YIĞIN gelmeleri de tedirginliğimizin üzerine tuz biber ekti.


 Yabancılar sorununun acilen masaya yatırılarak toplumda oluşan tedirginliği önleyecek tedbirlerin alınmasına ihtiyaç hasıl olmuştur.


Özellikle ve de öncelikle de nüfusları hızla artan Suriyelilerin ele alınması lazım.
Bunlara vatandaşlık veriyoruz topluma entegre olacaklar denilirken bazen de Suriye’de güvenli bölgeler oluşturularak gönderilecekler deniyor.


Kanımca güdülecek resmi politika da mutlaka toplumun hassasiyeti ve duyarlılığı dikkate alınmalıdır.


Zira herkes birbirine soruyor. Bu yabancılar daha ne kadar kalacak diye!


Toplumumuzun büyük çoğunluğu misafirlerin bir an önce ülkelerine gönderilmesinden yana.


Çünkü,


Gelenek-görenek -yaşam tarzı -dünya görüşü-yeme-içme-ahlaki değer yargıları -dini ve politik görüş ayrılıkları ayan beyan ortada da bu da gösteriyor ki iki toplum arasında “DOKU UYUŞMAZLIĞI “var.


Bu yüzden en iyisi,


EVLİ EVİNE KÖYLÜ KÖYÜNE gitsin.


Böylece, Evli evinde Köylü köyünde huzuru bulacaktır.


Ha, Esad bunları affetmez canlarına okur diyorsanız Şam hükümetiyle oturur konuşulur müşterek siyasal bi çözüm yolu bulunur.


Bunun için   diplomatik becerimiz olduğundan hiç ama hiç kuşkumuz yok.