Baba duygusunu ve varlığını yaşamamış bir insan olduğumu geçen sefgerki yazımda anlatmış ve dilim döndüğüce elimizdekinin kıymetini bilmemiz için kısa öyküler paylaşmıştım.

Bugün yine benzer bir öyküyü paylaşırken, aslında herkese ve kime göre Baba ne demek bunu sorgulatmayı ve değerli kıymetli olan şeyleri kaybetmeden değerini anlamamız gerektiği gibi bir klişeyi yeniden canlandırmak ama bu kez herkesin anlamasını sağlamak amacıyla bir öykü paylaşıyorum.

Delikanlı 16 yaşındayken babasıyla tartışmış ve evi terk etmiş. Buna çok öfkelenen baba artık evde onun adı dahi anılmayacak diye yasak koymuş, anne her gece evi terk eden oğlunun yastığını koklayarak uyuyormuş. Oğlumu özledim, ne olur gidip arayalım bulup getireli dese de baba geri adım atmıyormuş. Bu süre içinde aradan 2 sene geçmiş oğlunun doğum günü o yıl babalar günü ile aynı güne denk gelmiş.

Annesinin dayanamadığını o ağlamaklı halini, yüreği parçalanan halini görünce babada dayanamadı ve dedi ki şu adrese git oğlunu gör ve ekledi adresi benim verdiğimi söyleme ama git oğlunu gör ama adresin benim verdiğimi kesinlikle söyleme ve birkaç şey daha söyledi ama anne duymuyordu artık aklında bir tek adres kalmıştı, kadıncağız sevinçten uçuyordu adeta.

Hemen hazırlandı yola çıktı, büyük bir şehrin karşı yakasındaydı babanın verdiği adres ve gittiği adres bir tamirhaneydi, anne evladını tulum içinde gördü bir süre ıslak gözler ile dükkanın karşısında izledi, oğluna doğru yaklaşmaya başladı, iki yıl boyunca kendisini hiç arayıp sormayan ailesini unutan delikanlı aniden annesini karşısında görünce önce şaşırdı sonra koşup sarıldı annesine.

Babası hariç herkesi soruyordu, o nasıl, bu nasıl, şu nasıl diyerek herkesi sordu. Sonunda dedi ki o adam nasıl? Hala aksi ve anlayışsız mı? Anne cevapsız bıraktı bu soruyu. Hadi oğlum ne olursun gel evimize gidelim. Yok dedi çocuk, hayır anne ne olur ısrar etme ben böyle iyiyim o adamla tekrar aynı evde yaşamam dedi ve döndü dükkana doğru yürümeye başladı. Arkasından bir süre baka kalan anne hazırladığı pastayı oğluna vermek için seslendi. Delikanlı pastayı alırken annesine, anne dedi ne olur ısrar etme gelmeyeceğim dedi, bir gün bile merak edip arayan sormayan adamla aynı evde yaşamam dedi.

Anne boynu bükük oğlunun yanından ayrılmaya hazırlanırken peki oğlum dedi sen bilirsin dedi, anlaşılan çok kararlısın gelmeyeceksin ama baban dedi ki son 1 aydır arkadaşlık ettiği çocuktan uzak dursun o çocuk sana zarar verecek , önceki arkadaşı ile barışsın o çocuk iyi çocuk bu kez çocuk dona kalmıştı. Annesi eve döndü babaya sitem etti. Madem biliyordun neden benden sakladın?

Onun için rahattın demek, hep ters görünen aksi görünen baba yutkundu gözlerinden iki damla yaş akı verdi, o benim canımdır dedi.

Ne zamandandır beridir gittiğini, orada olduğunu biliyordun diye sordu anne. Gittiği günden beridir biliyorum bazen öğle molasında ne yiyor ne içiyor diye gider uzaktan izlerdim onu, bazen akşamları geç gelirdim ya hani sen beni kahvede bilirdin. İşte o zamanlar da ne yapıyor ne ediyor kimlerle takılıyor diye takip ederdim.

Karı koca birbirlerine sarılıp ağlarken kapı çalmıştı. Elleri ile gözlerini silerek kapıyı açmaya gitti anne, annesinin kendisine yaptığı pastadan daha büyük pasta ve hediye paketiyle içeri girdi delikanlı. Koşarak babasına sarıldı, babalar günün kutlu olsun babaam dedi. Babalar günün kutlu olsun baba. Delikanlı anlamıştı kendisine hiç bakmadığını düşündüğü babasının aslında gözünü hiç üzerinden ayırmadığını.

Evet babalar biraz taş olur, babalar biraz katı durur, dik durur bazen kızar bağırır ama hep evlatlarının iyiliği içindir. Hangi baba evladının kötülüğünü ister ki zaten ama evlatlar çocukken bunu anlayamaz. Onlarda bir gün ana baba olunca anlarlar ama iş işten geçer o yüzden annenin babanın kıymetini onlar başımızdayken anlamak gerek.