Hayatınızın her döneminde inişlerimiz ve çıkışlarımız olmuştur.

İşinizde, özel yaşamınızda, toplumsal hayatta sorumluluk almak günümüzde uzak durulan yada soğuk bakılan bir olgu.

Neredeyse kimse iyi yada kötü sorumluluk almak istemez, bunu bir yük olarak görür ve bu sebepten de kaçamak görevler üstlenmeyi bu yük gibi gördüğü şeye yeğeler.

Ama bana göre sorumluluk almak, bir yükün altına girip o yükü başarıyla taşımak, taşırken (zaferin küçüğü büyüğü yoktur) bir zafere ulaşmak en çok haz veren duygular arasında.

Bazen hikayemizde anlatacağımız gibi bir kese altın olmaz belki mükafatımız ama sorumluluk beraberinde uzunda sürse mutlaka mükafat getirecektir.

Mükafatın en ibretlik öykülerniden birinipaylaşmak istiyorum kısaca ve vaktinizi çalmadan okutmak için.

“Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine

kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu.

Bakalım neler olacak?

Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar.

Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler.

Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi.

Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.

Sonunda bir köylü çıkageldi.

Saraya meyve ve sebze getiriyordu.

Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına ıkına itmeye başladı.

Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti.

Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü.

Açtı.

Kese altın doluydu.

Bir de kralın notu vardı içinde.

"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.

"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."