Kültürümüzün en önemli değerlerinden biridir misafiri honut etmek, gelen misafire ikram ve hürmette kusur etmemek.

Çünkü inancımızın en önemli değerlerinden biri olan kısmeti taşır ayağıyla ve hanemizde aldığı nefesiyle misafir.

İşte misfarin önemine dair güzel ve anlamlı bir öykü..

“Kapı, uzun yolculuğun son noktası idi. Yolun bütün yorgunluğunu omuzlarında hissetti. Derin bir nefes aldı, zile uzandı. Vakit akşam üzeriydi. Zili çalıp çalmamak arasında mütereddit bir halde iç geçirdi. “Yıllar sonra tanır mı beni acaba?”

Nice zaman geçmişti. Yüz yıl önce Balkanlar’dan göçmek zorunda kalmıştı. iki nesil geçmişti aradan. Dostlukları babalarından yadigârdı. Bunlar yıldırım hızıyla aklında deveran ediyordu. “Ya bismillah!” deyip zile bastı. Kapıdan geri dönme korkusu, yerini umut dolu bekleyişe bıraktı.

Merdivenlerden aşağıya doğru yankılanan ayak seslerini işitti. Kapının iç tarafında duran, ardındaki kadar meraklı idi. Kapının kolu kıpırdadı; ama açılmadı. Anahtar iki defa döndü ve kapı aralandı. Evet, tanıyamamıştı onu. Sorma lüzumu hissetti. “Tanışıyor muyuz?”

“Evet tanışıyoruz muhacir dostum, müsafirim ben.”

“Müsafir misin, ‘misafir’ değil mi o?”

“Tanımadın mı, kapı komşusuyduk biz, ikimizde müfâle babından gelmiyor muyuz? Hatırlar mısın, sen muhacir kelimeydin küçükken, hala öylesin. Senin baban benim babama hitaben aynı kalıptan geldiğimizden dolayı ‘Bak müsafir, siz muhacir ile ensar gibisiniz.’ diye bizi kardeş ilan etmişti.”

“Tamam hatırladım; ama mevzuyu tam fehmedemedim. Buyur içeri, etraflıca konuşuruz. Herkes sana ‘misafir’ demeye başladığından beri gıyabında ‘Bu çok değişti bizi unuttu. Bir daha aramaz sormaz, uğramaz buralara’ diye düşünmedik değil.”

Muhacir dostum, kapısını açmıştı. Müsafirdim artık. Müsafirlik hayatımın en güzel giriş manzarası karşımda duruyordu. Beş katlı apartmanın bütün merdivenleri halı ile kaplıydı. Apartmanın girişinde apartman sakinleri ayakkabılarını çıkarıyor, içeri terlikleriyle giriyordu dairelerine. Bu adab-ı muaşeret haline taaccüp ettim, takdir ettim. Merdivenlerin temizliğini her daireden aileler sırası ile yapıyorlarmış.

Muhacir dostum yemek, çay, kahve, meyve hepsinden ziyadesiyle ikram etti. Duasını da ettik. Koyu bir sohbete koyulduk. Tabi ikimizde de atadan kalma bir ilim bereketi var. Arkadaşım:

“Sana niye ‘misafir’ diye hitap ediyorlar. Ben müsafir deyince bazı muhterem zevat bunu tuhaf karşılıyor. Doğrusu “misafir” diye de ilave ediyorlar. Nedir bu meselenin aslı, senden dinleyelim.”

“Şimdi azizim, kendimi takdim edeyim. Tabiki sarf/ kelime bilgisi kuvvetli insanlar beni daha iyi hatırlar. Aslım Arapça üç harfli “sefere” kelimesinden geliyor ki buna sülasi derler. Kamil manasıyla da müfâle babından ismi fail olurum ki “müsafir” diye bu kalıptan çıkarım. Bu babın bütün ismi failleri üç harfli fiillerin evveline bir mim harfi, ötreli yani “ü”, birinci harfin önüne de elif ilave edilmek suretiyle itmam olur. Sefera’dan müsafir olmam sarf/kelime gramer kaidesine göre böyledir.”

“Peki niye misafir doğrudur diye ayak diretiyorlar.” “Devam ediyorum azizim. Asıl manam berr ü bahrda sefer ve seyahat eyleyen yolcu, seyyah demektir. Diğer manam ise esnâ-yı râhda birinin evine konan, konuk, mihman, dayf. Günümüzde ise ziyaret için birinin evine dışarıdan, muvakkaten gelen kimse manasındadır.”

“Misafir demeyi bırak sana konuk diyenler de var.” “Evet misafir diyenler olduğu gibi konuk diyenler de mevcut. Konuk, konmaktan geliyor. Göçebe yaşayanlar bir yere konduklarından, oraya koyak derlermiş. Konuk, yerleşmiş, göçebe hayatı sonlandırmış manasını daha iyi aksettiriyor. Konar-göçer aileler, çiftlik tarzı hayata geçince, kalıcı yaptırdıkları binaları konak ile tesmiye etmişler. Bu konuk kelimesi en fazla da tv’de kullanılıyor. ‘Değerli konuğumuz, stüdyo konuğumuz’ diye insanlara takdim ediyorlar. Bir de konukseverler var ki bunu hiç tasvip etmiyorum. Müsafirperverliğimize ne oldu da birden konuksever olduk, diye asabileşiyorum.”

“Ona da eyvallah, biz müsafirperver bir milletiz.

Sana ‘misafir’ demelerinde bir mahzur var mı?” “Sadede gelelim o zaman. Bilirsin ki insanlar bu hayatta hep bir yolculuktadır. Kimimiz ensar kimimiz muhaciriz. Asrı saadetten beri bu böyledir. Şimdi sen benim muhacir arkadaşımsın ya, sana ‘mıhacir’ desem olur mu? Şu otobüsten inmek için kullandığımız “Müsait bir yer”e “misait” desek olur mu? Hatta otobüs yolculuğunda muavinlere “mıavin” desek olur mu? Dili en çok suistimal eden medya bile muhabirine “mıhabir” mi diyor? Biz Müslümanların ramazan ve kurban bayramı var. Onlar için “mıbarek” olsun mu deriz?

Münasip, muvafık, mutabık, murakıp, muharip, muhafız, mülayim, müdahil, münadi, muadil, müsavi, müdafi, muarız, mücahit gibi kelimelerle de mücavir/komşuyuz. Onlar da benimle müfâle babından geldiği için müsafir olarak kalmam hususunda ısrar ediyorlar. Müsafir tebeddül edip giderse hepimiz gideriz, diyorlar.”





“Aslına bakarsan muhacir dostum, harf inkılâbından evvel böyle problemlerim yoktu. Nasıl yazılırsam öyle idim. Okunuşum misafir olsa bile yazılışım müsafir şeklinde idi. Latin alfabesiyle beraber “ü” harfim dejenere oldu. Ancak, aslım da neslim de ak u pak müsafirdir.”





Bu uzun sohbetin ardından muhacir dostumla helalleştim. Her şey için teşekkür ettiğimde bana tebessümle nazar etti:





“Müsafir, on kısmetle gelir birini yer dokuzunu bırakır. Sen de ilminden bize hisse bıraktın, müstefît olduk.”